14 Mart 2013 Perşembe

Belki de?..

     Çoğu zaman bana göre bir insanı yazmak bir şehri, bir caddeyi, bir sokağı yazmaktan daha kolaydır..Mesela İstanbul..
      Tatlı rüzgârıyla İstanbul, boğazıyla, şarkılarıyla, hırsızıyla, istiklal'i ile ve en önemlisi keşfedemeyenleriyle İstanbul..

     Bir kız düşünün daha 14 yaşında.. Ama öylesine seviyor ki İstanbul'u öylesine yaşamış ki İstanbul'u.. Galata'da eşofmanlarıyla dolaşan deli kız... Buğday tenli, belki de esmer.. Uzun saçlıı, uzun ve kıvırcık , uzunca da bir paltosu var gözleri boncuk boncuk. Bakışları bir çocuk kadar masum, öyle zap zayıf ince bir kız değil yanakları sıkılmalık bir kız ayrıca küçük ve güzel elleri var, gözyaşları var öpmeye çalıştığım.. Bir melek kadar güzel ve masum.. İstanbul Kız.. Beyoğluna aşık kız.. deli kız, yaşam dolu ,hayat dlu ama yorgun ve bitkin kız.. Kendi kendisini kaybetmiş ama aşık olduğu adamın bulduğu kız...

     İstiklal'de bir başına yürüyor, gözleri  insanları izliyor. Oldukça yavaş yürüyor acelesi yok gibi, bitmesini istemiyor gibi. Dilencilerle sohbet ediyor, hırkasını parmaklarına kadar çekmiş, üşüdüğü her halinden belli oluyor.. Pekte umrunda gibi görünmüyor zaten sohbetin onu rahatlattığı hafif tebessümünden belli ediyor kendini.. Dişleri dudaklarının arasından belli oluyor, her haraketi uyumlu ve özenle yapıyor.. Konuşması bitince yavaş yavaş yürümeye devam ediyor... Gözlerinden belli oluyor özlemi , hasreti...
Yolu, İstiklal'in bitişine az kalmışken duruyor , herzamanki sakinliği ile arkasına dönüp bakıyor gözlerinin dolduğunu ve bu yüzden bulandığını hissediyor.. Adeta sevgilisinden ayrılan bir eş gibi.. Arkasına dönüp tam gidecekken son kez dönüp göz yaşlarını siliyor hafif bir tebessüm ederek hızlı hızlı İstiklal'den uzaklaşıyor

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder